Hayko Cepkin Röportajları
Alıntıdır
Hayko Cepkin ile Bir Gençlik Hikayesi Sohbeti
İyiyim, teşekkürler canavar gibiyim Çok vaktini almadan hemen sorulara geçmek istiyorum. Neden “TANIŞMA BİTTİ?” Sence? ![]() İlk albümü ikinci albüme kıyasladığımız zaman birbirinin kenarından geçmeyen iki soundlu, iki farklı şey var ama sahneden göründüğümüz hali aslında orjinali olduğu için insanlar buna net karar veremediler; albümleri bilerek mi yoksa trip olsun diye yapıyor acaba, sahnede öyle albümde böyle mi oluyor öyle bir kafa karşıklığının gerekmediği aslında özümüzün böyle olduğunu sadece röportajlar yoluyla gösterebildik. Ama gerçeğini gösterebilmenin tek yolu albüm yapmaktı ve yaptık. Özümüz bu; konserde de bu şekilde, sanırım artık kimsenin kuşkusu yoktur. 12 Mayıs’ta Uludağ Üniversitesi şenliklerinde veridiğin konserde de oradaydım. Hem ![]() Aa aslında biz de onu çok istiyoruz yani biz hem çalalım ama içlerinde de olalım... Çok eğlenceliydi konser ve performansın da çok güzeldi. Herkesin hayran kaldı. Orada da üniversite konserlerinde çok zevk aldığını söylemiştin. Sahne senin için bambaşka bir yer olmalı... Orası bana ait oluyor ben sahneye çıktığımda. Sahnede utanma kültürü vardır, elini nereye koyacağını bilemezsin, nasıl hareket edeceğini şaşırırsın...Ben sahnedeyken utanmanın tam tersi olur. Tüm hareketleri tüm enerjinle yapman gerekiyor ki gerçek olduğunu gösteresin. Çekinmek ya da yapmaktan gocunup da yapmayalım demiyorum. Doğal oluyorum sahnede, doğal görünmüyor ama öyle ![]() Sahnede kendini çok iyi ifade ettiğini söylüyorsun, sahnede nasıl göründüğün de aslında çok önemli değil mi? İmajın... İmaj değil de o benim kendimi nasıl rahat hisseettiğimle alakalı birşey... Bazı şeylerde imkanlar doğrultusunda oluyor tabi. Bu şekilde müzik yapıyorsan kılığına kıayafetine de dikkat etmen gerekiyor. Burada bu şekilde oturuyorum ama bu şekilde sahneye çıkarsam karşımdakilere kıymet veriyormuş gibi olmam. ![]() Destek verilmesi gerektiğini düşünüyorum ama sadece sözel destek verildiği zaman kurgulanmış şeyler gibi geliyor bana. Ben konuşmaktan çok harekete geçme taraftarı bir adamım. Bir iyilik yaptıktan sonra yaptığını herkese anlat gibi yapılsın istemem. Benim de öyle çalışmalarım oldu ve oldukça da elimden gelen yardımı yapmaya hazırım. |
---------------------------------------------------------------------------------
19 Eylül Salsa Dergisi Ropörtajı
-Bestelerimi piyano ile yaparım. bir kuralım daha var. sahnede cover parça çalmak istemem. |
---------------------------------------------------------------------------------
Hayko Cepkin Röportajı
|
---------------------------------------------------------------------------------
Rock'ın Ermenice'si Var mı?
Yaşadığınız topraklar üzerinde Ermeni müziği v Ermeni Rock müziğinin yapılabilirliği üzerine soru sorabileceğimiz isimler belliydi...Belki bunu
System of a Down elemanlarına da sorabilirdik ama hem mekan hem düşüünce konusunda artık birbirimizden çok uzaklardayız.Yakın zamanda
çıkardığı albümüyLe dikkatleri toplayan Hayko Cepkin'in bu konuda tasarıları olduğunu duyduğumuzda hemen bulduk O'nu!..
Ermeni rock ülkemizde yapılıyor mu?Yapılıyor da haberimiz mi yok? Yapılmıyorsa neden?
Yapılmıyor!..Türkiye'de yapılmıyor ama Ermenistan'da yapılıyordur!.. Ama çok sert bir müzik ortamı yok.Yine klavye soundlu bir rock
çıkıyor ortaya.Bilinen Ermeni halk şarkıları çalınıyor ama rock yorumlu değiL!..Benim kafamda öyLE bir proje var.Ama küçük çaplı birşey olmayacak.Ermenice - Türkçe karışık birşeyler yapmayı düşünüyorum! Şimdi size sorularn şey şu; Ben Ermeni'yim v bir okula bir papaza
gittiğimde "Ermeni müziği için ne yaptın?!" diyorlar!..Ben de "Hiçbir şey yapmadım çünkü şu anda öyLe birşey düşünmüyorum!" diyorum!..
Bunu yaparsam kendi içinde kült,davetlilerden oluşan,önemsediğim insanların seyretmesini istediğim bir proje olacak.AKM gibi bir mekanda,
tiyatro v dans formatında gerçekleştireceğim!..Sahnenin bir taradında
folklorik oyunlar v gelenekseL Ermeni halk kıyafetleri içinde yapılan dansların, modernleştirilmiş bir şekilde harmanı, diğer tarafta da bizim bilindik Ermeni v Türk halk türkülerinin sertleştirilmiş elektronik
rock şeklinde yorumu olacak!..Tabi ki vokaL tarzı da ona göre değişecek! Özgün enstrümanlar a kullanmayı düşünüyorum!..MeseLa duduk
kullanacağım!..Ritim enstrümanları olacak!..Ama tar,ud falan olmayacak; zaten bizim sesimizden duyulmaz!..[Gülüşmeler!.. ] Ben bunu
bu piyasada senelerdir çalıştığım insanlarla yapmak istiyorum!..Mesela Sertap Erener kesinlikle olsun istiyorum!..Demir Demirkan olsun istiyorum!..Belki Arto Tunçboyacıyan ritimleri çalar!.Bu fikir birçok
adamın suratına tokat gibi olacak!..İki kültürü rock sayesinde birleştirmek istiyorum!..Hiçbir şeyin ajitasyonunu v kalitesizliğini yansıtmasını
istemediğim için çok büyük matematik gerekiyor!..Yani biraz riskli;bu yüzden zamana ihtiyacım var!..
Sormadan edemeyeceğim;Kiliseden falan herhangi bir yasak var mı?
Aslında birçok yasak var!..Kişi olarak yasaklar var!..BöyLe birşeyi yapmam çok tepki toplayabilir.Ben 9 sene kilise korasunda okumama
rağmen birçok zaman inançlı gitmedim!..Sonra bu problem olmaya başladı!..Benim de şekiL bozulmaya başladı zamanla!..Saçlar uzuyordu,
çiçzmeler giyiyorduk v kilise ortamına pek uygun bir adam olmamaya başladım!..Sonra "Sen biraz uzaklaş!.." durumu oldu!..O kadar emek
verdim!..Üye olmama rağmen benim gibi birçok arkadaşımın da düğün törenlerinde okumama durumu oldu!..Bu bizm fikirlerimize ters!..Kimi
kimden koparıyorsun?!Ama dediğim gibi kültürümü seviyorum ama inanç seviyem sıfırlarda!..
Peki System of a Down hakkında?
Müzik açısından adamlar çok iyi,süper dersin ama mantalite olarak çok ters!..Çok ağırlar!..Onlar Amerika'da kendi ortamlarında huşu içinde
yaşarken buraya müdahale etmelerini doğru bulmuyorum!..Burada müziğin evrenseL olduğu ortaya çıkıyor!..Bir adamın müziğini çok
seversin ama karakterini sevmek zorunda değilsin!..Ama çok iyi müzik yapıyorlar!..
---------------------------------------------------------------------------------
Hayko Cepkin Röportajı
Şimdiye kadar Aylin Aslım, Koray Candemir, Demir Demirkan, Öztürk gibi isimlerle çalışan Hayko Cepkin, ilk albümü Sakin Olmam Lazım'ı yayınladı. Albümde rock, elektronik müzik ve arabesk içi içe "Kış gelecek, yağmur yağacak, hava kararacak, insanlar denize girmeyecekler, mayolu kızlara bakmayacaklar, o zaman bizim devrimiz gelecek," diyor Hayko Cepkin. 'Ev yapımı' ilk albümü Sakin Olmam Lazım'ın ciddi bir gerilim barındırması bu sözlere sebep. Yani kendisinin de söylediği gibi, bir yaz albümü değil bu. Tabii müziği, mevsimlerle ilişkilendirmeyenlerdenseniz başka. Yağmur yağmadan da rahatlıkla dinleyebilirsiniz. Daha önce Demir Demirkan, Koray Candemir, Öztürk, Aylin Aslım gibi isimlerle çalışan, Murathan Mungan'ın Söz Vermiş Şarkılar albümündeki Kimdi Giden Kimdi Kalan şarkısının düzenlemesini yapan 27 yaşındaki Cepkin, beş senedir odasında yaptığı kayıtları her şeyiyle hazır olarak EMI'a getirmiş. Geriye sadece mix'ler kalmış, o da beş gün içinde yapılmış. Elektronik müzik, rock ve arabeski bir arada duyabileceğiniz Sakin Olmam Lazım'ı "Sinirli bir bünyeye sahip olmanın verdiği bir sükûnet arama," olarak tanımlıyor Cepkin. Sakin olabilmiş mi? Henüz değil. Albümün 'ev yapımı'. Söz, müzik, düzenlemeler sana ait. Bütün kayıtları odanda yapmışsın. Evet, hatta odamın fotoğrafı kartonette var. Kurtuluş'taki aile evi, anne babayla oturduğum ev. Oda benim kalem şeklinde. Zor olmadı mı? Kayıtları günün hangi saatinde yapıyordun? Öğlen 2'de başlıyordum mesela, akşam 11'e kadar devam ediyordum. Komşular tak taklamadı mı hiç? Önce tak takladı, sonra tartakladı. Ama sonra Demir'le (Demirkan), Aylin'le (Aslım) üç-beş televizyonda görünce "Çocuk galiba bir şey olacak," demeye başladılar. Ondan sonra bir şey denmemeye başladı. Sadece "Abi artık bu şarkıların üzerinde çok duruyorsun, başka şarkıya geç," yorumları oldu mesela, yukardaki Bekir'den. Albüm çıkınca da şey dedi, "Abi yeni şarkı var mı?" Her şeyi kendi başına yapmak daha mı zor, daha mı kolay? Benim için daha kolay. Ben pek grup müziği taraftarı değilim. Biraz daha kişisel bakıyorum. Neden? "Yapabilirim," demek için mi? Yok 'yapabilirim'den çok, hani bir duyguyla yapıyorsun ya bazı şeyleri, o duyguyu pek paylaşmak istemiyorum, müzik yaparken. Aslında bir albüm çıkarmak için kayıt yapmaya başlamadım ben. Beş yıldır evde takılıyordum zaten. Kendim için hazırladım. Ama kendim için de bir yere kadar. Zaten insanlar albümü odalarında tek başına dinlesinler diyorum. Beş kişi, arkadaşlarla eğlenirken albümü koyalım, alttan tıs tıs çalsın, derlerse çok sinir bozar. Çünkü akorlar falan gergin. Evet, albümün pesimist bir tarafı var. Adı da bir ipucu veriyor zaten. Aslında bizde neşeli işler daha çok sevilir. Tabii, tabii. Hele ki yaz şimdi. Senin için bu bir risk mi? Hayır, değil. Benim içimden böyle geliyor. Diğer türlüsü yapabileceğim bir şey değil. Şöyle söyleyeyim; bir ara Moğollar'ın teknisyenliğini yapıyordum, altı-yedi sene evvel. Sahnede soundcheck'ler sırasında ben çalıyordum piyanoyu. Cahit Abi sazı akort ediyordu, benim de klasik müzik eğitimim var, barok çalıyordum devamlı. Ve barokun bayağı progresif, karışık şeylerini çalıyorum. Cahit Abi sazı akort ederken birden "Aaah yeter be! Bir tane mutlu akor bas ulan," diye sazı bırakıp içeri gitti. Aslında burada tezat bir durum da var. Sen hep neşeli, canlı görünüyorsun. Bence çok neşeli, komik, hiperaktif görünen insanlar, odalarında yalnız kaldığında, başları öndedir, düşünen adamlardır. Kemal Sunal da öyle bir adamdı bence. Benim için idol adamlardan biri. Bir gün, bir yere gidiyordu, gayet şıktı her zamanki gibi. Birileri arkasından 'Şaban' diye bağırıyordu. Sinir olmuştum. O sadece filmdeki karakter çünkü. Bayağı arabesk bir vokalin var. Arabeske ilgin var mı? Varmış, onu bilmiyordum. Burada çıktı. Ben Ağır Roman'ın hastasıyım. Filmine de taparım, müziklerine de. Klavye çaldığım için elektronik bir altyapı çıkıyor ortaya. Demir'le, Koray'la çalıp rock altyapısı altına klavye çaldığım için de klavyeyi rock kültürüyle çalmaya başladım. Parçaların üstüne vokal yerleştirme zamanı geldiğinde de arabesk bir şey çıktı. Dinler misin arabesk müzik? Yani hiç öyle oturup da 'Allah'ım Allah'ım,' diye dinlediğim bir şey yok. Ama Ağır Roman'ı dinlerim. Sözlerde de arabesk var. Tabii tabii. Aslında albüm direkt arabeskin yandan yemişi, rock müziği de sıyırtmış ama elektronik altyapıdan da emmiş bir tür. Ne tür bu? Türü bozuk. Çıkış parçan Yarası Saklı'nın klibinde ay kurgusu yaratılmış. Evet, Levent Ayaşlı tarafından Kilyos taş ocaklarında çekildi. Kimden çıktı fikir? Ondan. Kendisi albümü dinledi. Dedi ki "Güzel, rock, soft, falan." Dedim "Abi onlar soft değil, onlar gayet şiddetli. Sahnede bayağı böğürtülü." "Anlayamıyorum anlattığın şeyleri," dedi. Konser olmadığı için o sırada, provaya geldi. Şarkıların albümle hiç alakası olmadığını görünce, "Oğlum niye bunları böyle kaydettiniz?" dedi. Çünkü albümde hiçbir şey canlı değil. Her şeyi sampling sistemle yaptım. İşin içine canlı enstrümanlar girince, her şey değişiyor. Diyorlar "Albüm niye böyle, konser niye böyle?", "Klipte, hayvan gibi söylüyor gözüküyorsun ama albümde leblebi gibi çıkıyor sesin." Ulan komşu var işte, komşu. Evin içinde, elimizde mikrofon, kaydettik |
---------------------------------------------------------------------------------
Onun yanında kendin olamıyorsan o aşk değildir ki
Atilla Aydoğdu'nun Hayko Cepkin ile röportajı...
Hayko Cepkin’in bendeki imajının ne olduğunu onunla konuşurken fark ettim. İlginçtir, hemen hemen aynı anda aynı isim çıktı ikimizin ağzından: Sean Penn. Öfkeli, itiraz edici, takıntılı dışarıdan demir, içinden pamuk bir adam. Zaten Hayko da çok seviyor; tanıdıklarında insanların ona dair düşüncelerinin alt-üst olmasını... Ama ben ilk andan itibaren ‘içeriden’ görmüşüm galiba onu. Aramızda geçenlerin diyalog mu, yoksa iki farklı ağızdan çıkan tek bir monolog mu olduğunu hatırlamıyorum.
Ben ilk albümü evimdeki odamda, dört duvar arasında tek başına kaydettim. Sonra EMI’a getirdim. Akşamına Hakan Kurşun aradı beni. Albümü yeniden kaydedeceğimiz düşünürken Hakan Ağabey bu albümün “olduğu gibi” yayınlanması gerektiği konusunda beni ikna etti. İkinci albüm beni korkutmuyor. İlk albümde önceden yaptığım çalışmaların çok az kısmını kullanabilmiştim zaten. İkincisinde yer alacak şarkıların büyük bir kısmı da o dönemin ürünleri olacak. Bir de yaptığım işlerde her zaman benim elimdedir ipler. Yoksa rahat edemem.
Sahnede olmak benim en çok sevdiğim şey. Hiperaktif bir kişiliğim var. İlk albümün adı da oradan geliyor zaten. O kadar heyecan hissediyorum ki müzik yaparken, durup bir soluklanmazsam sonu kötüye varacak.
Önce insanım herkes gibi. Sonra sanatçıyım, yaratıcıyım. Yaratıcılığı kaybedeceğime öleyim daha iyi.
Ermeni olmakla, Türk olmakla değil de kendimi kendimle tanımlamayı tercih ederim. Müziğin bütün kimliklerin üzerinde bir etkisi oldu üzerimde. Hayatımın 1 numarasında her zaman müzik olmuştur. Dokuz yıl boyunca Ermeni Kilisesi’nin korosunda ders aldım. Daha sonra da Timur Selçuk’un öğrencisi oldum. Timur Hoca dışarıdan farklı değerlendiriliyor biraz ama tanıyanlar için bir deryadır kendisi.
Aşık olduğumda da durum değişmez ki... Aşk aslında biraz etkiliyor insanın yaptığı işleri. Mutluluk ve huzur insanı sanattan alıkoyuyor. Zaten mutluyum daha ne uğraşayım diyorsun aşık olduğunda.
İki yıldır süren bir ilişkim var. Ben kısa süreli ilişkiler yaşayabilecek günübirlik erkeklerden değilim, tek eşliliğe yatkın bir kişiliğim var.
Evet “kendime inanan” biriyimdir. Ya benim yanımda yer alır insanlar ya da tamamen karşımda. Arası yok. Yanında kendini konuşmak zorunda hissetmediğin, gerektiğinde saatlerce susabildiğin kişidir benim dost ya da aşık diyebileceğim insan. Yanında kendin olamıyorsan o aşk değildir.
Hayır ben hiç ‘cover’ yapmadım, inşallah hiç de yapmam ne sahnede ne albümde. Benim kendime ait şarkılarım var. Asla barlarda çıkıp şarkı söylemeyeceğim mesela. Klişe hikayelerden nefret ediyorum. Görünmek istediğim gibi görünmüyorsam, hiç görünmeyeyim daha iyi.
Beni bir de konserde dinleyin
Aslında beni en çok etkileyen isimler değil onlar. Marilyn Manson ve Massive Attack müziğe bakış açımı değiştirenlerin başında geliyor. ‘The Crow’ filminin ruhu, atmosferi, Brandon Lee’nin geriye dönüp insanlara dünyanın kaç bucak olduğunu göstermek konusundaki kararlılığı belirledi benim yolumu.
Çünkü hemen öncesinde Rockİstanbul’a katılmıştım grubumla. İki festival üst üste olsun istemedik. Konserlerde çok enerjik oluyoruz, şiddet içeriyor her biri. Hatta genelde kulise gelip konuşmaya çekiniyor insanlar. Ama her konserden sonra bir dahaki için kredi açılıyor istisnasız. İzmir’de bir konsere gitmiştik, organizasyon yetersizliğin-den 400 kişilik salonda 80-90 kişi ya var ya yoktu. Morali bozulan arkadaşlara “Bu insanlar bizi dinlemeye gelmiş buraya, biz de her zamanki duyguyla çıkıp çalacağız” dedim. Öyle de yaptık.